Bir yazıda daha birlikteyiz. Geçen sayıda söz verdiğimiz gibi bugün sağlık iletişiminden söz edeceğiz.
Günümüzde sağlık kurum ve kuruluşlarının kendi bünyelerinden ortaya koyduğu ya da bağımsız ajanslarca biçimlendirilen iletişim hizmetleri ; kabaca söylersek sağlık kurumunun verdiği hizmeti kamuoyuna tanıtması öte yandan kamuoyunun taleplerinin algılanması ve değerlendirilmesi sürecidir. Bu noktada bir takım hususlara değinmek istiyoruz.
Edindiğimiz izlenimlere göre, birçok sağlık yöneticisi iletişim alanındaki hizmetlerde
eksiklikler olduğunu sıklıkla dile getirmekteler. Fakat bunlar açıklanırken öznel faktörlere ve
temel önemde olmayan detaylara takılmaktalar. Meselenin özünde ise toplumsal algılar
yatmaktadır. Bunun en iyi örneklerinden biri önleyici -koruyucu- sağlık hizmetleridir. Gelişmiş
Batı ülkelerinde sağlık harcamalarının önemli ölçüde bu alana kaydırıldığı görülmektedir.
Ülkemizde de bu yönde çabalar olmakla birlikte toplumsal önyargılar henüz pek aşılamamıştır.
İşte halkla ilişkiler birimlerinden duyduğumuz gülünç bir örnek: Check-up yaptıran bir kişi,
herhangi bir hastalığının olmadığını öğrenince yani pozitif sonuç aldığında, bu hizmeti
gereksiz bulduğunu (“Keşke yaptırmasaymışım!!”) beyan etmektedir. Bu bakış açısı
yetersizliğinin sağlık kurumlarındaki yansıması ise iletişimin kısa vadeli kazanımlara
odaklanmasıdır. Sonuç ve tedavi odaklı bir durum ortaya çıkmaktadır.
Sağlık iletişimi uzmanları çalışmalarında bu olumsuz koşulları da aşarak ekstra değer üretmek
durumundadır. Bunun için sağlık iletişimi uzmanlarının sektörel deneyimi olmalı, sahayı –
deyim yerindeyse işin mutfağını- iyi tanıması gerekir. İletişim uzmanı, sağlık kurumuyla aynı
dili konuşmalıdır. Örneğin dahili branşlarla cerrahi branşların farklılıklarını bilmesi ya da ‘kvc’
ile kardiyolojinin farkını bilmesi vb. sağlık iletişimcisinin işini bir parça da olsa
pratikleştirecektir. Buradan görülmektedir ki sağlık sektörü diğer sektörlerdeki iletişim
hizmetlerinden bir yönüyle ayrılır. Piyasada iletişimin başlıca değer üreten boyutu
yaratıcılıkken, sağlıkta ise alan ve toplum bilgisi çok daha önemlidir. Sağlık hizmetlerine olan
talepleri ekonomik ve demografik değişkenlerin yanı sıra mevsimsel faktörler de etkiler.
İletişim faaliyetlerimizde birçok faktörü değerlendirebilmenin belki de önkoşuludur alanı iyi
tanıma.
Sağlık kurumları aldıkları ajans hizmetlerinden kimi zaman memnuniyetsizlikler
yaşamaktadır. Sağlık iletişimcileri olarak gözlemlediğimiz kadarıyla ajans çalışanları sağlık
kurumu ve yöneticileriyle aynı dili konuşamamalarının yaratacağı sıkıntıları yanı sıra gereken
güveni de vermeyebilmektedirler. Ajans kadroları elden geldiğince sağlık sektöründe çalışmış
kişilerden seçilmeli, danışmanlık süreçlerinde -yorgunluk ve bıkkınlık gibi nedenler bir yana-
sık uzman değişikliğine gidilmemelidir. İletişim uzmanları sağlık kurumunun taşıdığı yasal
sorumlulukları bilmeli bu konuda kuşkuya yer bırakmayacak olgunlukta olmalıdır. Konunun
etik boyutu yalnızca toplumsal yarar ya da hukuki yükümlülük bakımından değil, kurumun
orta ve uzun vadeli kazanımları için de önemlidir(kurumsallaşma vb).